Bolu Aladağ İlk Kamp Tecrübesi

Yazıya başlamadan önce şöyle bir önerim var. Önce buyrun kamp videomuzu izleyin, belki biraz heves edersiniz canlı canlı görünce, sonra da nereye gittik, nasıl gittik, ne götürdük aşağıda okumaya devam edin:)

 

Aslında yıllar yılı daha rahatıma düşkün bir insan oldum, herkesin yaşı ilerledikçe konfor beklentisi artarken bende tam tersi oldu ve seyahat etme dürtüsüyle birlikte konfor beklentilerimi daha aşağılara çektim.

Durum böyle olunca kamp fikri de sinsi sinsi neden denemeyeyim ki? gibi bir hal aldı kafamda. İlk olarak Yedigöller’de sonbahar kampı yapma hevesiyle düştüm yola, ama biraz plansızlık biraz başka işler derken gidemedik malesef.

Sonra biraz Peru’da 5 günlük trekking hayalleri için, biraz Gökhan’ın Kaçkar’da çadırlı trekking planları için ekipman bakınmaya başlarken kamp yapmak için gaza geldik ve hafta içinde çadırı, tulumu alıp hafta sonu için hazırlıklara başladık.

İlk yapılacak şey kamp alanı seçmekti. Bizim için Ankara’dan gidilecek yakın bir yer olması beklentimiz ve yeşil de olsun beklentilerimiz sebebiyle en iyi ihtimaller Bolu’da gibi görünüyordu. Yedigöller’i ramazanda fırsat bulursak daha tenha olur diye o zamana bırakmayı düşünerek Bolu Aladağ’ seçtik. Bolu Aladağ’da bir gençlik kampı ve bir de gölet var. Ama bizler için tuvalet vb. bulabileceğimiz herhangi bir kamp alanı yok. Biz arkadaşlarımızın tavsiyesi üzerine (kendilerine teşekkürü borç bilirim) kampın arka tarafında kalan Aladağ Çay’ı kenarına gidip yerleştik.

Kampa gelirken neler getirilmeli?

  • İlkyardım çantası. Evet bunu ilk sıraya yazıyorum çünkü bir sebebi var. Gökhan çakıyla daldan bana marşmelov çubuğu (evet doğru okudunuz:D) yaparken çakı elinden kaydı ve bacağını kesti. Hemen koşarak arabadaki ilkyardım çantasını aldım ama kendisi tamamen bir hayal kırıklığı oldu, içinde işe yarar hiçbir şey yok. Flaster bile yoktu! (Bir şekilde idare ettik, dönüşte pansuman için hastaneye uğradık, neyse ki daha derin kesilmemiş.)
  • Diğer ilaçlar. Alerjiniz var ise alerji ilacı, ağrı kesici, sinek kovucu vb. almakta fayda var.
  • Çadır. Biz Husky Bird 3 kişilik çadırın iki kapılı modelini aldık. Memnun da kaldık, iki kişiyi daraltmayacak bir alan sağlıyor size.
  • Uyku tulumu. Bu konu uçsuz bucaksız bir konu, bütçeye ve gidilecek mevsime göre çok faza seçenek var. Biz yerli bir firmanın Alman ortaklıkla ürettiği Sandfox marka -8 °C’lik konfor sıcaklığı olan tulumlar aldık
  • Şişme yatağın altına sermek için sünger mat götürdük.
  • Şişme Yatak ve pompa. Decathlon’dan alığımız şişme yatak ve ayak pompası
  • Yastık. Arabayla gidiyorsanız neden taşımayasınız:)
  • Artık neredeyse herkeste olan katlanır sandalyelerden
  • Katlanır masa,sehpa.
  • Ocak, tüp vb. Ateş yakılamayan kamp yerleri için ya da ateşte yapmaya uğraşılmayacak şeyler için. Bizde Nurgaz marka piknik ocağı var turuncu renk, baya iş görüyor.
  • Battaniye, sıcak su torbası. Gündüz hava iyi olsa bile, geceleri soğuk olabiliyor, keyifle battaniyenizin altında oturmak için.
  • Mangal ve kömür, çıra. Bizim gibi et yemekle sorunu olmayanlardansanız.
  • Izgara teli. Bunu ayrıca yazıyorum çünkü kamp alanında ortak ateş yakılan yerler olabilir ancak pişirmek için tele ihtiyaç olacaktır.
  • Hem çadır içinde aydınlatmak için hem de akşam otururken ihtiyaç olacağı için kafa lambası.
  • Büyük ateşler yakmak için odun toplamaya ihtiyacınız olacak.
  • Çeşitli mutfak gereçleri. Tabak, bardak, çatal kaşık bıçak. Bunları plastik de götürebilirsiniz yıkama gereği olmaması açısından. Tirbüşonu da unutmamak lazım. Güzel bir kahve keyfi için French Press, ya da moka pot.
  • Çeşitli temizlik gereçleri. Peçete, ıslak mendil, sabun, deterjan, sünger, çöp poşeti gibi.
  • Teknolojik gereçler. Fotoğraf makinesi, powerbankler, bluetooth hoparlör gibi.
  • Kıyafetler. Doğa yürüyüşlerine uygun ayakkabılar, birkaç kat üstüste terletmeyecek, teri içinde tutmayacak kıyafetler, yağmur riskine karşı yağmurluk
  • Ve yiyecekler.

İşin bu kısmı da bizce keyifle yemek yemek istiyorsanız kritik. Kampa gideceğiniz yerde yiyecek alabileceğiniz bir yer olmayacağını öngörerek tüm yiyeceklerinizi stoklamanız gerek. Özellikle de su. Bunun dışında kahvaltı için yiyecekler, meyveler, kuruyemişler, çay, kahve, belki biraz abur cubur, akşam için biz et ürünlerini Bolu’daki Bolu Et Birlik’ten alıp geçmiştik kampa ve soğutucu çanta içerisine koymuştuk. Güzel bir şarap veya başka içecekleriniz. Ve çeşitli abus cuburlar, ben kampta hep çocukken izlediğim filmlerden özenip marşmelov yendiği konusunda ısrar ettim Gökhan’a ve ateşe tutup yedik ,çok da lezzetli oldu:) Biz hiç ateş yakmayacağız, yemek işi hızlıca olsun bitsin derseniz konserve ürünler oldukça pratik olacaktır. Doğada insanın biraz iştahı açılıyor yalan yok. O yüzden tedbirli gitmekte fayda var.

Artık hazırız, yerimizi seçtik, yanımızda götüreceklerimiz hazır. Gider gitmez ilk işimizi çadırımızı kurmak oluyor. Çadırı kurup, matları, yatağı ve tulumları içine yerleştirdikten sonra içimiz rahat akşam yatacak yerimiz hazır.

Sonrasında güzel bir kahvaltı için nehrin kenarına yerleşiyoruz ve sus sesi eşliğinde keyif yapmaya başlıyoruz. Mangalın üstünde de çayımız:) Etrafta pek kimse yok, sadece biraz ilerde iki çadır daha var. Doğaya adapte olmaya başlıyor insan kısa sürede.

Heyecandan yoldan aldığımız çaydanlığın etiketlerini sökmeyi unutmuşuz:D

Gökhan için kampın en heyecanlı kısmı, en önemli kısım ateş. Kampı kurduğumuz yerde daha önce de kamp yapıldığı için taşlarla çevrilmiş ateş yakmak için bir yer var. Hemen odunlar toplanıyor, çıranın da yardımıyla ateş yanıyor.

Sonrası suyun, ateşin sesini dinleyerek kitap okumak, bir şeyler şeyler içmek..

Bir ara koyun çanı sesleri duymaya başladım. Koyun sürüsü geçmeye başladı arkamızdan ve çoban köpekleri. İnanılmaz tatlılardı.

Sara beni çok sevdi de 🙂

Çobanla sohbet etmeye başladı Gökhan. Sonra çoban bize kurumuş ağaç kökü getirdi bir tane, çıra diyorlarmış ona ve kolay ve uzun süre yanıyormuş. Bu yeni bilgiyle de ateşimizin gücüne güç kattık 😀

Akşam olmaya başlarken, yemek hazırlıkları başlıyor, yanan ateşten alınan yardımla mangalı yakıyor Gökhan. Yemeği yedikten sonrası, elimizde marşmelovlar, yanımızda şarabımız, öyle boş boş ateşe bakarak, çıtırtısını dinleyerek saatler geçiyor.

Geliyoruz en zor kısmına kampın. Uyku. İçinde rahat hareket edebilmek için, erkek tulumu aldığımdan epey bi uzun uyku tulumum. Ayak kısmında büyükçe bir boşluk var. Bir saat sonra ayaklarımın hiç ısınmadığı gerçeğiyle yüzleşince alttan tuluma giymediğimiz kıyafetlerimizi doldurdu Gökhan. Sonra çok güzel ısındım ve uyumuşum, rahat mı derseniz, tabii ki çok rahat diyemeyeceğim. Uyku konusunda hassasiyet sahibi değilseniz eğer çok sıkıntı olmayacaktır.

Sabah kuşların sesiyle uyanıyorum, saate bakıyorum 6 buçuk, ama inanılmaz zindeyim. Tulumdan çıkar çıkmaz soğuğu hissedip giyiniyorum, dışarıda yerler kırağı olmuş.

 

Sonra yine ateş, yine kahvaltı, temiz hava falan derken zamanımız doluyor.

Ateşi söndürüp, çöplerimizi, eşyalarımızı alıp arabaya yerleşiyoruz. Son bir nehir kenarı yürüyüşü yapıp, ilerdeki minnacık şelaleyi görüp, koyunlarla köpeklerle vedalaşıp evimize dönüyoruz.

Yenilik iyidir, değişiklik iyidir, insana iyi gelir. O zaman yeni bir kamp daha yapmaz mıyız?

 

Yedigöller Kamp yazısı için tıklayınız:)

Yedigöller Gezmecesi ve Kampı